Herkesin bir “kayıp prensi” vardır derler ya… İşte benimki de Shining Crown oldu galiba. Adını ilk duyduğumda, dedim “yine mi meyveli slot oyunu, Allah aşkına kaç tane daha çevireceğiz?” Ama yok öyle değilmiş. Bu sefer mevzu başkaymış. Taç falan diyor ama öyle kuru taç değil, parıl parıl bir ihtişam var oyunun adında bile. Girdim, bi çevirdim… sonra bir daha… derken kendimi sarayın bahçesinde bulmuşum, bildiğin meyve kasaları arasında dönüyorum.
Bak şimdi, meyve temalı oyunları hep çocuk işi sanırdım. Üzüm, karpuz, kiraz falan ne alaka derdim. Ama Shining Crown ne yapmış biliyor musun? Bildiğin klasikleri alıp parlatmış. Üzüm desen sulu, karpuz jilet gibi… Hele o altın taç! Var ya, bir denk gelsin… sanki padişah ferman vermiş gibi hissettiriyor.
Grafikler zaten çizgi film değil, sanki mücevher kataloğundan fırlamış gibi. Ve o arka fondaki ateşli aura… Kardeşim oyun resmen seni çağırıyor. “Gel kral ol, taht senin” diyor. Biraz havalıyım, kabul… ama Shining Crown oynarken havalı olmak serbest zaten. Sonuçta kralsın yani, kim ne diyebilir?
Her güzel hikayede bir kahraman olur ya, işte bu hikayenin kahramanı da Slotter. Cidden… oyun ararken denk geldim, Shining Crown orada ışıl ışıl duruyor. Sitenin arayüzü sade, kafanı karıştırmıyor. Girdim, hesabı açtım, ilk çevirmemi yaptım… ve bam! Free spin gelmese de tadı damağımda kaldı.
Bir kere sitede oynarken oyun donmuyor. Şansa bakıp sinir olmuyorsun, çünkü sistem akıyor. Kısa kısa yükleniyor, hızlı dönüyor. Gecikme yok, hile hissi yok. Bu bile güven veriyor insana. Slotter’la oynarken kendini dolandırılmıyormuş gibi hissediyorsun, ki bu büyük şey.
Bir de kazanç olunca… hani herkes konuşur “şans oyunu abi ya” falan diye. E tamam da, Shining Crown bir noktada strateji de istiyor. Ne zaman basacaksın, ne zaman duracaksın… azıcık dikkat, bolca sabır… ha bir de şans tabii. Ama o tacı görünce, “tamam lan bugün benim günüm” diyorsun.
Tamam, dürüst olalım. Her çevirmede kazanacak mısın? Hayır. Olur öyle, dünya hali. Ama oyun seni hiç düşürmüyor. Bir kaybediyorsun, sonra üç çarpan geliyor. “Yürü be Shining Crown!” diyesin geliyor. Böyle motivasyon oyunudur bu. Bir kere alışınca, kolunu kaptırıyorsun.
Ama bir şey söyleyeyim mi… kaybettiklerinde bile gülümseyebildiğin nadir oyunlardan. Çünkü eğlendiriyor. Kızmıyorsun, küfretmiyorsun (yani bazen biraz). Ama sonunda mutlusun. Tatlı bir yorgunluk gibi. Sanki lunaparkta çarpışan arabalardan inmişsin, biraz başın dönmüş ama mutlusun.
Finalde mi? İşte en güzeli… Shining Crown seni yormuyor, daraltmıyor. Hani böyle çok lüks bir mekânda, sakin bir müzik eşliğinde çay içiyormuşsun gibi… ama arada “hop” diye biri geliyor, altın bir taç bırakıyor masaya. Böyle hissettiren başka slot oyunu ben görmedim.
Kazanmak bazen sadece şans değil, o şansı ararken ne kadar keyif aldığınla da ilgili.
Vallahi ne yalan söyleyeyim, ismi bile sıcak. Lucky Hot. Şans desen var, sıcaklık desen tavan.…
Hani bazı günler vardır ya… Ne zaman koltuğa otursan, canın hiçbir şey istemez. İşte tam…
Bazen oyun oynamak yetmez. Oyun seni sürüklemeli, içinde gezdirmeli, bir bakmışsın Afrika savanasında koşturuyorsun. İşte…
Bazen kafa dağıtmak istersin ya… ama sadece dağıtmak da yetmez, biraz neşelenmek, biraz gülmek, biraz…
Yine bir gece, çay elimde, kafa allak bullak... dedim “biraz Slotter’a dalayım, kafayı boşaltayım.” Girdim,…
Bir slot oyunundan korkulur mu? Valla ben korktum. Hem de oyunu ilk açtığımda. Adı zaten…